15 Mayıs 2025

Geçmiş geçmiştir.

 Hola Süleyman Demirel, 40'tan sonra sana dönüşeceğimi hiç düşünmemiştim.

Nasip çok acayip bir kelime. 

Kelimelerin tılsımına hep inandım gerçi. Nasip hem ağır hem özgür. Muazzam zıtlıkları yine muazzam bir dengeyle muhafaza ediyor.

Bir kız büyüyor içimde. Çeşitli konumlarda ve zamanlarda hayalini kurduğum bir kız. Nasip olduğu zaman ve mekanın hayallerimdeki zaman ve mekanlarla benzerliği sıfır olsa da bir kız büyüyor içimde. 

Şükür. 

31 Aralık 2016

boyle iste

Bir takvim yili daha bir onceki yilin uzerine karga tulumba yerlesirken umutsuzlugu ve yalnizligi, kalabaliklarin arasindaki kimsesizligin anlamsiz alisilmis tedirginligini gitmeyecekmis gibi yasatmasina da hayret ettirebiliyorsa kendisine, tuz ruhuyla kutsanmis ruhlarimizi ve buna alismaktan korkmanin sacmaligi ile goz bebeklerimizi buyutebiliyorsak kalbimizde sakladigimiz insanlarin yerine, sevinmek degil de uzulmemiz gerekmez mi iste tam da bu tarihte.. Yuzumuzdeki izler derinlesirken birileri muhtelif yerlerde Jack Nicholson guluslerine devam edecek umarsizca ve habersizce, olsun yine de cok şaapmamak lazim..

5 Aralık 2016

adim gecmistir.

Ben dunum. olmuşla ölmuşe care yoktur derler, ben bu hikayedeki olmuş, diger tum hikayelerdeki ölmüşüm. Hayatta hep negatifi temsil etmenin  nasil hissedildigini anlamak isterseniz bir gun, benim hikayemi okumanizi salik veririm sizlere. ben dunum. gecmis zamanlardir benim adim, artik dusunulmemesi gereken bir zaman dilimi gibi, kifayetsiz ve etkisiz. bir de yarin var tabii. o cok degerli mesela, benim gibi degildir. yarin hep kendisini dusundurtur. yastiga koydugunda basini yarini dusunursun, bana bakip ibret alir ve yarininin bana benzememesi icin neyi nasil degisik yapacagini hesaplarsin. iste boyleyim. Duraga geldiginde arkasindan uc saniye kosupta yetisemedigin otobusum ve hemen yuzunu yolun aksi yonune cevirmende yeni otobusu beklemenden. kacan otobusler, gecen saatler, dunler, mis'lar, di'ler hep benim adimdir. olmayacagim hic, dununu yarin yapamayacagin gibi gelecegin onune de gecemeyecegim asla.

6 Aralık 2009

Hayal Fabrikamın Tembel İşçileri..

Hayallerden gidiliyor bu gece, gerçeğine ümidi olmayanın sarıldığı şeydir hayaller. Hayaller mutlu olmanın yapaylığıdır çoğu zaman. Son paranı iddaa'ya yatırmaktır. Karnın açken son bilet paranla yarım ekmek döner yiyip eve yürüyerek dönmektir bana göre....

Hayaller acıttığında güzeldir. Hiç bir zaman gerçek olmayacağını bildiğinde okşar ruhunu. Ellerini uzattığını görüp uzanan yerlerin karanlığında parmak uçlarını seçememektir bana göre tarifi.

Çorba tarifine benzemez hayal..

Aynı romanlarda tasvir edilen pembe panjurlu evlerin aslında panjurlarının gri olması gibi.....

Hayaller Hep Pofuduk Olsa..

Bir düş düşlemiştim,

Evet yanlış değil, düşlerimi düşleyecek kadar bulanığım. Yani birgün kendimde olduğumda, aynaya baktığımda yumruğumu sıkmadığım bi anda, kaşlarımı çatmadığım bir zamanımda kendime bakarak söz vermeyi hayal ediyorum. İşte o hayalim birazcık hayale benzediğinde alıp ellerini çokça çizgili ellerimin içine, terlemesine aldırmadan, kışın ayazında da sıcaklığını transfer ederek ellerin üzerinden bedenine, başka şehirlerin sadece sabahlarına değil, tüm iklim şartlarına belki, ve gecesine gündüzüne yeminler ederek gideceğim bir yığın hatırayı ardımda bırakıp.....

O gün gelir mi bilmiyorum ama, benim bir hayalim var işte....

Boğazda Düğümlenenler..

Sen bana bakma....



''Benim kadar'' la başlayan her cümlenin, her kendimi tanımlama şeklimin nasıl sonlandığını bilirsin. O yüzden sonlarını bildiğin bir filmin son karesi gibiyim. Ya da okuduğun bir kitabın ezberinde olduğu son replik. Ne zaman aklına gelse belki ''pöff'' leyeceğin bir şarkının kuntin bir nakaratı.

Ama sevmediğin bir şarkı bile olsa, dolmuşta eğer o şarkı çalıyorsa, dolmuştan indiğinde o şarkı bir süre istemesen de diline dolanır ya !

İşte ben öyle bir şeyim. Diline almak istemediğin zaman bazen, bazen tükürüğünle kanalizasyonlara atmak isteyip de atamadığın bir salgı.

Hasta bir algı...

Eksi Hep Zarar Demek Değildir

Kalplerimizi pazar filelerine dönüştürdüğümüz gün başladı sıkıntılarımız. Her güzel kelam edeni attık filenin içine. Çürük olanlar file boşluklarından attılar kendilerini çakılın, toprağın içine. Sağlamlarınsa bazıları filenin sirkulasyonu nedeni ile altta kalıp ezildi. Bazıları unutultular yoğun hayat seramonisinden, ve çürüdüler öylece...

İşte biz de pazardan alınan elmalar, armutlar gibi olduk. Ya bir ısırık alınarak atıldık çöpe, ya da unutulduk çürüdük bir köşede..

Aslında tereddütlerimiz yediğimiz elmaların genetiğinin değişmesi olmamalı.

Biz saf mıyız ki yediğimiz elmanın pir-u pak olmasını istiyoruz ?